Bizi Ne Kurtarır?
Biz Sapiens soyuyuz. Neandertaller ve Flores cüceleri de ilk insan türleriydi ve aramızda, nadiren de olsa, genlerinde hâlâ o türleri taşıyanlar var. Tükürüğünüzden tespit edilebiliyor; o kadar basit. Bunu da Yuval Noah Harari'nin Durdurulamayan İnsan kitabından öğrendim:)
İnsanlığın ilk dönemlerinde Sapiens, (tıpkı bugünkü insan gibi) Neandertaller ve Flores cüceleri gibi azınlıkları dışlayan, kendi dışındakileri reddeden ve yok etmek isteyen bir topluluktu. Bu yüzden diğer türleri sürdü, tüm yiyeceklerini alarak onları kıtlığa mahkûm etti, onlarla savaştı ve yok olmalarına sebep oldu.
Nadir olarak bugüne taşınmış diğer türlerin DNA’larını ise bilim şöyle açıklıyor:
Ya arada birbirine âşık olup çiftleşenler oldu ve soy devam etti, ya da kimsesiz çocukları evlat edinip kendi aralarında büyüttüler. Bu gibi durumların olabileceği tahmin ediliyor.
Peki bilime göre insanı diğer tüm türlerden ve hayvanlardan ayıran, bugün medeniyet olmamızı sağlayan temel özellik neydi?
Hayal kurma, mit ve efsaneler üretip onlara inanma becerisi.
Mesela karıncalar toplumsal olarak bize çok benziyor. Bir kraliçe var, çocuklara bakan gruplar var; tıpkı bizim yüzlerce yıl önce “çiftçi, evde çocuk bakan ve krallar” şeklinde gruplaşmamız gibi. Neredeyse aynı toplumsal yapı.
Sapiens'in hikâyeler anlatmaya ne zaman başladığı tam olarak bilinmiyor. Almanya’daki bir mağarada, 32.000 yıl öncesine ait bir heykel bulundu: Aslan başlı, insan vücutlu. Belki yüce bir ruhu temsil ediyordu, belki tanrılarıydı. Bu gibi mit ve efsaneler, insanların iş birliği yapması, topluluk olarak güçlenmesi ve “öteki”ni yok etmesi için gerekli gerekçeyi sağlıyordu.
Burası çokomelli 😊
Şöyle düşünün: Bugün bir marka kuracaksınız. Reklamcınız size ne der? “Bir hikâyen olsun.” Hikâyen olmazsa insanları cezbedemezsin, peşinden sürükleyemezsin.
Peygamberliğini ilan edebilmen için ne gerekli? Hikâyeler. O asa yılana dönecek, o deniz yarılacak…
Peki Elon Musk, bir nevi günümüzün peygamberi değil mi? Kafasındaki efsane, mit, hayal, her ne dersek diyelim: Mars’a yaşam götürmek. Hepimizi buna inandırıp tüm dünyayı peşinden sürükleyen biri. Her geçen gün daha da güçleniyor ve hâkimiyeti ele alıyor. Bunu neyle yaptı? Güçlü bir hikâyeyle.
Karıncalar binlerce yıldır kraliçe arıya hizmet eder ve bunu değiştirmeye ihtiyaç duymazlar. Belki de hayal kurma yetileri yoktur. Belki kuruyorlardır ama hayata geçirecek yetenekleri yoktur. Ya da belki hayallerini zaten yaşıyorlardır. Bilemiyoruz.
İnsana gelince...
Mitlerini, hayallerini, inançlarını, hedeflerini yüzyıllar içinde sürekli değiştirir. Mağara dönemi duvarlara çizdikleri, antik mitolojiler, dinler... Şimdi ise bambaşka teoriler ve efsanelerle devam ediyoruz.
Örneğin Fransa uzun bir dönem krallarla yönetildi, çünkü halk gökyüzündeki yüce bir tanrının, halkın krallar tarafından yönetilmesini istediğine inanıyordu. Bu çok da eski değil, yaklaşık 250 yıl önce.
Peki o tanrı kralı nasıl seçiyordu?
Bir hikâyeye göre, yüce tanrı Fransa’nın kralı olsun diye cesur bir savaşçıyı seçtiğinde, insanlara seçimini bildirmek için cennetten dünyaya, içinde özel bir yağ şişesi olan bir güvercin gönderir. Bunu kimse görmez. Ama bir gün bir rahip çıkar ve elindeki yağın o şişe olduğunu söyler. Herkes inanır. Ve kralın taç giyme töreninde bu yağ kralın başına döküldüğünde, o artık bir nevi peygamberdir.
Sonra kral büyük bir saray inşa ettirir. Tanrının özel seçtiği kişi olarak halk da ona hizmet eder. Büyük bir yoksulluk içindedirler ama bunu hiç sorgulamazlar. Bugünle kıyasladığımızda pek çok benzerlik görülebilir.
Sadece siyaset değil, spiritüel dinler de buna dâhil. Bazı spiritüel önderler bizi olmadık hallere sokabiliyor.
Hayallere ve efsanelere inanmak bizim temel özelliğimiz. İnanç biçimi kişiden kişiye değişse de, her neye inanıyorsak bu özelliğimizden kaynaklanıyor.
İnançlı insanları cahil diye etiketlemek anlamsızdır; çünkü borsanın bile varlık sebebi benzer altyapıya dayanır: Hayal, inanç ve manipülasyon.
Gelecekte “tanrı”mız yapay zekâ olabilir. Ya da onun sunduğu bir şey. Göreceğiz.
Kim bilir, yüzlerce yıl sonra bugün inandıklarımız hakkında neler yazılacak? Ve o zaman insanlık hâlâ varlığını sürdürüyor olacak mı?
İnsan, toplum olabilmek ve birlikte hareket edebilmek için karıncaların düzenindeki gibi bir iş birliği içgüdüsüne sahip.
Tek farkı: Hikâyeler değişiyor.
Fransa halkı bir gün uyandı. Kendilerini sefalet içinde yaşatıp savaşa süren krallarına karşı ayaklandılar. Ve bir devrim başlattılar.
Bugün hepimiz başka bir şeye inanıyoruz. Aynı dine de inansak, farklı şekillerde. Aynı spiritüel akımı da benimsesek, yine de farklı. İnsan, inandığı şeye sıkı sıkıya sarılır ve en doğrusu benimki der. Bu doğasında vardır.
Fransa halkı da emindi. 300 yıl önceki mitlere inananlar da...
Mağaraya aslan başlı insan figürü çizenler de.
Sapiens'in özü bu.
Sözün özü:
Milyarlarca yıllık bir serüvenin bir saliselik anındayız.
Bugün ölümüne savunduğumuz, uğruna insanları kırdığımız, dışladığımız hatta öldürdüğümüz spiritüel, modern, ilkel ya da dini inançlar...
Şöyle bir durup geniş açıdan baktığımızda, asıl vahim olan bunlara inanıyor oluşumuz değil.
Vahim olan, inançlarımız uğruna birbirimize hâlâ düşman olmamız.
Belki de asıl devrim, hikâyemizi birlikte yazabileceğimizi fark ettiğimizde başlayacak.
Neye inandığımızı değil, neden inandığımızı sorduğumuzda başlayacak.
Hayal kurmak bizi insan yaptı, “neden?” diye sormak insanlığımızı kurtarabilir.